Özel Beyaz Bireysel Gelişim ve Aile Danışma Merkezi - 0212 231 6112 / 0532 201 4180

 

 

 

 

“Üzgün de değilim, korkmuyorum da. Mutlu da değilim. Hiçbir şey ilgimi çekmiyor. Kendimi bomboş hissediyorum. Öylesine yaşıyorum. Konuşulanları, anlatılanları dinlemiyorum doğru dürüst. Empatikmiş gibi yapıyorum, ama aslında umurumda değil.”

 

“Annesel” ve “babasal” olan her şey bir süredir tedirginlik verici olmaya başladı. Bizi ne koruyacak ne sarmalayacak? Kime akıl danışacağız? Güven vermesi gereken evler aniden patlayabilir, sarmalayan düzenimiz aniden yok olabilir, aklına inandığımız insanlar saçmalayabilir oldu. Dayanak olarak gördüğümüz, bize süreklilik duygusu yaşatan oluşumların yitimi bizi, belki de çoktan geride bıraktığımız “Ben kimim?” sorusuna geri götürdü. Gerçeklik algımız ve temel inanışlarımız sorgulanmaya açık hale geldi. Hepimizin koruma kalkanları vardı: Aklımız, bedenimiz, becerilerimiz, ailemiz, yakınlarımız, arkadaşlarımız, okulumuz, hayvanlarımız, doğa, inançlarımız, bilgimiz, rutinlerimiz…Şimdi ise boşluk hissi ya da “hissizlik”. Sanki ortada bir kap var, ancak hiçbir şey içermemekte. Bu Bion’un tanımıyla “üzerine düşünülemeyecek kadar korkutucu olan bir isimsiz dehşet ya da parçalanma” halidir. Tüm uyaranlar, kaotik izlenimler, duygulanımlar ve düşünce tasarımları olarak gelir bireye (1). Boşluk ya da yokluk ise orada var olması beklenen bir yaşantının, bir duygunun ya da bir düşüncenin yokluğudur.

 

Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Sadece şu üç sene içine sığdırdığımız doğal afetlere baktığımızda korona pandemisi, Ege’de orman yangınları, Karadeniz’de sel felaketi, İzmir’de deprem ve hepimize ezberlerimizi bozduran Maraş depremi. Bunun dışında hiperenflasyon. Varlığımız ve en önemlisi umutlarımız sürekli tehdit altında. Neye dayanarak geleceğe bakacağız? Nasıl bir dayanışma içinde olacağız? Bir yandan “şimdi ve burada” için gerekenleri yapmaya çalışırken bir yandan da gelecek için hayal kurma ihtiyacımızın yok olmamasına çalışıyoruz.

 

Bireye ölüm gerçeğini ve özellikle de kendi ölümlülüğünü çağrıştıran böylesi bir afetten sonra kişinin kendi ruhsal ve bedensel bütünlüğünü koruma mekanizmalarının devreye girmesi beklenir: “Kaç-saldır-don” tepkileri, duygu dengelemeleri, mantıklı düşünme. Öte yandan içimizde oluşan dehşet, yok olma korkusu, yok etme isteği, bencillik, ele geçirilme endişesi, hiddet, yıkıcılık, dağılma, korku, öfke, utanma, yalnızlık, huzursuzluk, çaresizlik, umutsuzluk, suçluluk, anlamın yitimi gibi taşıması zor duyguları kapsamak da dışarı uygun bir şekilde yansıtmak da zordur. Bu nedenle duygular ayrı bir kapsüle konur. Ancak bu ayırma işlemi, diğer duyguları ve duygu üretme olasılığı olan her unsuru da beraberinde götürür. Kimi zaman da yaşanan olay kişiyi gerçekten çok ilgilendirmez, ancak bir toplum bireyi olarak bu halin anlaşılmasını da istemez. Kişinin topluma gösterdiği yüzü ciddi bir sınavdan geçmektedir.

 

Gücü yücelten bir kişi için gücün yitimi, hayattaki rolünü yücelten bir kişi için rolün kaybı, ilişkileri yücelten biri için ilişkilerin kaybı boşluk hissi yaratabilir (2).

 

Travmatik deneyimlere yol açabilecek büyük olaylardan sonra birçok kişi bir “kopmuşluk” (dissociation) duygusu yaşayabilir: Bu kişinin düşünceleri, hafızası ve kimlik duygusu arasındaki bağlantıların kopması olarak düşünülebilir. Kişi, ruhsal olarak ayakta kalabilmek için bazı gerçeklikler yokmuşçasına yaşamını sürdürmeye çalışır. Yaşadığı olay yaşamsal tehdit içermesine rağmen olayı gülerek, sanki bir filmi anlatıyormuş gibi anlatabilir, anlatırken önemli ayrıntıları hatırlamayabilir.

 

Kopukluk hissinin bir şekli “sürekli gerçekdışılık/ persistent derealization” olarak tanımlanmaktadır (3). Gerçekdışılık ya da çevreye yabancılaşma bireyin çevresindeki insanlar, ortamlar ve nesnelerden uzaklaşması, onlara karşı bir kayıtsızlık geliştirmesi olarak tanımlanabilir. Dış dünyaya yapılan yatırım geri çekilmiştir, dış dünya anlamını yitirmiştir. Bu kayıtsızlık ya da mesafelenme, kendini künt ya da donmuş hissetme olarak da anlatılabilir: Bir “hiçlik” duygusu. Kişi amaçsızdır, hiçbir şey onu çok da tatmin etmez.

 

Gerçekdışılık yaşantısı, bir travma sonrasında, dönemsel olarak da daha kalıcı olarak da yaşanabilir (4).  Bu durum genellikle ergenliğin sonu ve genç yetişkinliğin başında gözlenebilir. Bu yaşantı, çok küçük yaşlarında ihmal ve istismar yaşamış, özellikle de duygusal ihmal yaşamış gençlerde daha sık ve daha yoğun olarak ortaya çıkar. (3,4).

 

Gerçekdışılık yaşantısı nasıl anlaşılır?

 

  • Boşluk hissi çok belirgindir.
  • İçinde yaşanılan ortam sanki yabancılaşmış gibidir. “Rüyada mıyım? Bir filmde miyim? Bir sisin içinde miyim?”
  • Normalde çok değer verilen kişilerden duygusal olarak bir uzaklaşma söz konusudur. “Sanki aramızda camdan bir duvar var! Her şeye bir tül perdenin arkasından bakıyor gibiyim.”
  • Dünya cansız, sessiz ya da yapaymış gibi görünür.
  • Çevre çok bulanık ya da aşırı berrak görülebilir.
  • Zaman algısı da karışabilir: Yakın olaylar çok eskide olmuş gibi, eski olaylar yeni olmuş gibi hatırlanabilir. Zaman çok hızlı ya da çok hızlı akabilir, bazen de” durur”.

 

İnsanların neredeyse yarısının hayatlarının bir döneminde her şeyi “gerçekdışı” gibi algıladıkları bilinir (5). Kişi, hayatı bu şekilde deneyimlemekten rahatsız olsa da gerçekliğin bilincindedir, deneyimin kendisine ait olduğunun, her şeyi “-mış gibi” yaşadığının farkındadır. Bu durum genellikle birkaç saat, en fazla birkaç gün sürer ve sonrasında hayat yeniden normale döner. Durum süreklilik kazandığında bir uzmana baş vurmak yerinde olur.

 

Gerçekdışılık ve boşluk yaşantısıyla nasıl başa çıkılır?

 

  • Boşluk ve gerçekdışılık yaşantısıyla yüzleşme cesareti ilk adım olabilir. Bu boşluk hissinin zaman zaman gelip gideceği, belki de hiçbir zaman tümüyle yok olmayacağını kabullenmek gerekebilir. Bu kabulleniş aslında kişinin kendi sınırlı varoluşunu kabullenmesidir. Bu yaşantı yokmuş gibi yapmak, bir noktada kişinin kendisine zarar veren davranışlara yönelmesine yol açar.
  • Kişinin kendisini sadece tekil bir varlık olarak değil, büyük bir bütünün parçası olarak görmesi ve bu bütünün işleyişine nasıl katkıda bulunacağını görmeye çalışması kişi için bir yaşam amacı oluşturabilir.
  • Meditasyon uygulamaları, boşluk hissini çok farklı şekillerde deneyimlemek için fırsatlar sunabilir. Kişinin iç dünyasına mesafe kazanması ve iç yaşantıları hakkında düşünebilmesi aslında arzulanan bir durumdur. Başta Budizm olmak üzere birçok Doğu öğretisi bu yetiyi kazanmayı öğütler. Bu yaşantıyı deneyimlemek ve gerektiğinde geri dönebilmek kişi için bir zenginliğe dönüşebilir.
  • Boşluk hissi çoğunlukla dağılma hissini de beraberinde getirir. İçten dağılacağını hisseden kişi hep dışarda bir şeylere tutunmaya çabalar. Ancak farkındalık oluşturmadan yapılan bu hamleler, madde, kişi, ekran, alışveriş gibi, yemek, cinsellik gibi bağımlılıklar geliştirmekle bile sonuçlanabilir (2). Tek amaç kendine odaklanmaktan kaçınmak olabilir.
  • “İyi nesnelerin/kişilerin” varlığı gereklidir. Kişiler, yaşadıkları duygu karmaşalarını anlayan, onları sakinleştirebilen, onlara bilgece rehberlik edebilecek yol göstericilere her zamankinden daha çok ihtiyaçları duymaktadır. Herkes herkesin sarmalayanı, anlayanı, yargılamayanı, dayanağı, iyi geleni olabilir. Bilgelik, sıfatlarda, diplomalarda değil olayları kavrayışta ve verilen tepkilerdedir.
  • Kişinin içinde olduğu sis perdesinden çıkabilmesi için öncelikle kendine bilerek, isteyerek bazı etkinlikler yaratması gerekir. Bu her gün beş saksı bitkisini sulamak, her sabah simitçiden simit almak, yürüyüş yapmak, her gün bir arkadaşa telefon açmak gibi fazla odaklanma gerektirmeyen, ancak onu günlük hayatın içinde tutacak işler olabilir.
  • Kişinin kendini dinlemekten ve izlemekten vaz geçmesi de önemlidir. Her an “Nasılım? Yine yabancı gibi miyim? Keyif alabildim mi?” şeklinde sorular sormak bu yaşantıdan çıkmayı güçleştirir.
  • Boşluk hissi karşısında bilinçli bir tutum almak gerekir. Tüm duyuları harekete geçirmek de gerçeklik hissinin geri gelmesine yardımcı olur: Zıplamak, soğuk bir duş almak, değişik tatlar denemek, dans etmek, doğadaki sesleri dinlemek gibi.
  • O anki ortamda eskiden neler hissettiğini hatırlamak ve o duyguları isimlendirmek ve o anki yaşantıyı geri getirmeye çalışmak da duygularla bağlantıya geçmeyi kolaylaştıracaktır.

 

KAYNAKLAR:

  1. https://www.counselling-directory.org.uk/memberarticles/the-unbearable-feeling-of-emptiness-part-1
  2. Darlene Lancer. Perspectives on Emptiness. Psychol Behav Sci Int J. 2019; 12(4): 555844. DOI: 10.19080/PBSIJ.2019.12.55584OI: 10.19080/PBSIJ.2019.12.55584
  3. https://www.nimh.nih.gov/news/research-highlights/2022/feelings-of-detachment-after-trauma-may-signal-worse-mental-health-outcomes
  4. https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/depersonalization-derealization-disorder/symptoms-causes/syc-20352911
  5. https://www.webmd.com/mental-health/mental-derealization-overview