Özel Beyaz Bireysel Gelişim ve Aile Danışma Merkezi - 0212 231 6112 / 0532 201 4180

 

      Poulter, bir “Anne Faktörü”nden bahseder: Kişinin duygusal gelişimi, hayat içindeki işleyişi, anlamlı ilişkiler kurabilmesi, sosyal ilişkileri. Tüm bunların temeli anne-çocuk ilişkisinin içinde atılmıştır. Engellenmeye dayanıklılık, aşk, sevgi, korku, umut, tüm duygular ilk olarak bu ilişki içinde deneyimlenmiştir. Kişinin bu dünyada kim olduğu algısı ilk olarak bu ilişki içinde oluşmaya başlamıştır. Duygusal dünya bilinçli ya da bilinçli olmadan anne tarafından belirlenir. Adı konmuş ve konmamış kurallar, tavırlar, ilişki kurma biçimi, duyguların nasıl yaşandığı, duygularla ne ölçüde başedilebildiği, hayat içindeki roller, anne olan ilişki içinde şekillenir. Bugün bile basılan tüm düğmelerimizin izini sürersek annemize çıkabiliriz. Utanma. Duygusal yoksunluk. Bağımlılık. Terkedilme korkusu. Yakınlıktan korkma. Öfke.

 

Bilinç ve bilinçdışı

 

Jung, kişinin ruhsallığının bilinç ve bilnçdışından oluştuğundan bahseder. Bilinç ne kadar genişse bilinçdışı o kadar dardır.  Jung ayrıca “Ben” kavramını da getirir. Ben, bilincin merkezidir. Kişinin kendilik algısını oluşturur. Kişi “Ben kimim?” sorusunun yanıtını bu düzlemde verir. İçimizden geçenler ve dış dünyadan gelen tüm veriler “Ben” den geçerek algılanır. Jung diğer her şeyin bilinçdışı olduğunu belirtir. Bilinçdışında özellikle bize rahatsızlık veren konular bulunur. Unutulan, tam algılanamayan, farkında olmadan düşünülen, hissedilen, sezilen her şey bilinçdışındadır. Bir başka kavram da “Persona”dır. Persona, bireyle toplum arasında verilen bir tavizdir, diğer bir deyişle kişinin topluma gösterdiği yüzüdür. Persona “Ben”in bir parçasıdır. Persona hem psikolojik özelliklerden hem de giyim, gülme-ağlama şeklimiz, genel tavrımızdan da oluşur. Kendi içinde ve toplumla uyum içinde olan birinin Persona’sı elastik bir koruyucu olabilir. Ancak Persona esneyemediği durumlarda bir tehlikeye dönüşebilir. Kişi sürekli bir maskeyle dolaşıyor ya da son derece mekanik davranıyor olabilir. Bazı kişiler bir ünvanla bütünleşirler. Personanın kişinin kendisini örtmemesi gerekir.

 

Kişisel bilinçdışı ise, unutulan, bastırılan, bir eşiğin altında algılanan, düşünülen, hissedilen her şeyin toplamıdır. Kişi burada genellikle en istenmeyen, en bilmek istemediği ögeleri saklar. Bu alan genellikle kişinin karşısına yansıttığı alandır. Kendinde bilmek istemediği ögeleri karşısındaki kişiye yansıtır ve onu bu yansıtmalardan ötürü etiketler ve eleştirir. Jung, başkalarında en beğenmediğimiz özelliklerin kendi bilinçdışımızdaki ögelerin yansıtılmaları olduğunu söyler. Birçok çocuk annesinde kendinde hatırlamak ya da bilmek istemediği yönleri çağrıştırır. Ve ne olduğunu anlamadan annesi için bir tehdit haline gelir. Çocuğun aciz ve muhtaç durumda olması bile anneyi öfkelendirebilir. Karanlıktan korkan ya da ağırkanlı bir çocuk annenin sandık odalarına değebilir. Annemiz anne olana kadar hem kendi bebekliğini ve çocukluğunu hem de o zamana kadar hayatına eklenen birçok deneyimin tortusunu getirdi. Anneliğinin içinde bizim ihtiyaçlarımız kadar kendi ihtiyaçları da vardı. Bir çocuk olarak anneyi tümüyle doyurmak tabii ki olanaksızdır, zaten istenen bir şey de değildir. Bir annenin her şeyi olmak kadar bir anneyi hiç doyuramamak da korkunçtur.

 

Annenin kötü gösterildiği filmler neden çekilir? Ursula Nadrowska, 2014 yılında, 2000 yılından sonra 391 oscar kazanan ya da aday gösterilen filmi incelemiştir. Bu filmlerin sadece 17’sinde anne ana karakterdir ve hiçbirinde de yeterince iyi değildir. Filmlerdeki annelerin ya kendileri kötü bir çocukluk geçirmişlerdir ya da günlük hayatın koşturmasından annelik yapamamaktadırlar. Yukarıdaki konuya geri dönersek, günlük hayatta annemizle personadan personaya son derece kabul edilebilir bir ilişkimiz olabilir. Burada can alıcı nokta, bu ilişki içinde neyi ve ne yoğunlukta bir malzemeyi bilinçdışına attığımızdır. Anne ve çocuk arasındaki ilişki görünenden çok bilinçdışından bilinçdışına bir ilişkidir ve kimi zaman söylenenden çoğu söylenmeyendir. Sahte benlik, kişinin giderek kendi özünden uzaklaşmasına neden olur. Kişi kendisinin gerçekte kim olduğunu, değerlerinin ne olduğunu farkedemez hale gelir. Görünüşte sorun olmamasına rağmen bu yabancılaşma kendini yine de belli eder. Özellikle ilişkilerde sorun yaşamak, kendini boş hissetmek, sürekli kaygı hali, psikosomatik bozukluklar, ani duygu boşalımları, bağımlılıklar. 

 

Narsisizm

 

Olumlu bir anneden bahsedince genellikle herkesin zihninde benzer şeyler oluşur. Oysa beyazdan griye ve daha sonra siyaha doğru giderken çeşitler giderek artmaya başlar. Bu noktada kısaca narsisizmden bahsetmek gerekir, çünkü yelpazenin gri ve siyah noktalarına düşen yerlerde genellikle narsisistik yaralanmaları ve/veya büyüklenmeci tavırları olan anneler mevcuttur.

 

Kernberg’e göre büyüklenmeci kişilik yapılanması, çocuğun annesiyle yaşadığı ilişkide, ciddi ve çocuğun başetme kapasitesini aşan engellenme duygusuna karşı oluşturduğu bir savunma olarak başlar. Çocuk, kendisinde bu duyguları oluşturan kişiye karşı hem haset hem nefret hem de öfke hisseder. Ancak çocuk haliyle o kişiyi altetmesi olanaksızdır ve dolayısıyla hayallerine sığınır. Kendisini, kendisine bakım veren kişiye karşı korumak üzere oluşturduğu bu savunma şekli bir anlamda çocuğun kendisine besin ve yiyecek sunmayan bir dünyaya karşı geliştirdiği savunma şeklidir. Çocuk annesine yönlendirmeye başladığı aşkını tekrar kendine çevirmiştir ve kendisinin her şeye muktedir, tümgüçlü, çok özel bir varlık olduğuna inanmaya başlamıştır. Dış dünyadaki davranışları bu hayalleri, dolayısıyla kendine sakladığı kimlik algısıyla örtüşmeyebilir. Büyüklenmeci fantezileri olan bir çocuk, dışarıda sessiz, çekingen ve uyumlu görülebilir. Ancak, kendiyle ilgili bu hayallerine eşlik eden bir fantezi daha vardır, o da onu her zaman her haliyle kabul edecek, onu her koşulda sevecek bir annenin hayalidir.

Narsistik bir annenin çocuğunun da narsistik olma ihtimali oldukça yüksektir. Narsistik kişilikler, aşklarını sağlıklı bir şekilde kendilerine yönlendirme fırsatını bulamazlar. Çocuk, ilişki kurmaya hazır hale geldiğinde, diğer bir deyişle, sevgisini dışarı yönlendirebilecek kadar olgunlaştığında ki, burada aslında birkaç aylık bir bebekten bahsediyoruz, onun sevgisine el koymaya hazır bir anne onu beklemektedir. Bebek annenin yüzünde kendini değil, annenin yoksunluğunu görür. Bu yoksunluğa katlanması imkansızdır; bu ilişkiyi annenin yetersiz kaynaklarıyla sürdürmek de olanaksızdır. Bu ilişkide ne anne doğaldır ne de çocuk. Çocuk annesinin beklentileri doğrultusunda hareket ettiğinde, artık farkında olmadığı bir yanılsama içindedir. Aslında kendisinden vazgeçip annesinin istediği biri gibi olmaktadır, ancak bunun kendi seçimi olduğunu düşünür. Kendi çocuk büyüklenmeciliği ve tümgüçlülüğü içinde, dünyasını kendisinin şekillendirdiğine inanır. Annenin, çocuğun belli davranışları için gösterdiği tepkilerde beden hafızasında yerini bulur: garipseme, dehşet içinde kalma, tiksinme, gönülsüzce yaklaşma, darılma, panik. Çocuğun altını temizleyememek, çocuğun öfkesi karşısında dağılmak, yemeği yüzüne gözüne bulaştırdığında iğrenmek, kustuğunda kaçmak gibi. Utanma duygusu ve ona eşlik eden izlenme, görülme duygusu ömür boyu çocuğun yakasını bırakmaz.

 

Bu çocuk da tıpkı kendi annesi gibi, narsistik tatminsizlik zincirinin içinde bir halka olmuştur. Annenin çocukla ilgili beklentileri ne kadar yüksekse çocuğun kendiyle ilgili yetersizlik hisleri de o kadar yüksek olacaktır. Gerçekte ne kadar çok şey başarırsa başarsın, bunlar onu hiçbir zaman tatmin etmeyecektir. Bu çocuklar için bazen büyümek de kurtuluş olmaz. Bu çocukların yetişkin olarak da kendi seçimlerini yapma ya da bir konuda başarısız olma hakları yoktur. Bu çocukların sığınacak limanlar olarak bağımlılıkları oluşur: yüzeysel yaşanan cinsellik ya da bir topluluk içinde gerçekleşen, o topluluğa ait olma duygusu yaşatan eylemler gibi. Ama narsistik bir anneyle büyümüş olmanın çok daha ince dışavurumları da vardır: Örneğin bazı kimseler seslerini hiç yükseltmeden, hep iyi ve asil ruhlu oldukları etkisini yaratarak karşılarındakine ne kadar akılsız ya da gürültücü olduğunu hissettirebilirler. Bazı kişiler ise o kadar yardımseverdir ki karşısındaki kişi kendini bir hiç olarak algılayabilir.

 

Kendi annelerine annelik eden çocukların en zorlandıkları konuların başında, karşıdaki kişinin duygularına aşırı duyarlılık gelir. Genellikle karşıdaki kişinin olumsuz duygularını hemen “yakalayıp”, bu duyguları içselleştirirler ve kendi malları haline getirirler. Anneleri ile kendi aralarında bir sınır olmadığı için, kendi alanlarını oluşturamadıkları için, annenin çok sıklıkla yaşadığı gerginliği, çökkünlüğü, kırılmaları hemen farkedebilirler. Anne bu olumsuz duygularla kendisi başedemez. Çocuksa anneyi sağlam tutmak ister, anneni dağılmasına tahammül edemez. Anne dağılırsa çocuğun dayanacağı sağlam bir nesne kalmaz. Bu nedenle de annenin olumsuz duygularını yanlış kuşu gibi alır, bunun için de anneyi sürekli olarak izlemesi gerekmektedir. Bu nedenle narsistik annelerin çocukları genellikle başkalarının duygularına fazla hassas olurlar, ortamdaki gerilimlere tahammül edemezler.

Annelik Tarzları

 

Annelik tarzları birçok yazar tarafından ele alınmış ve çok değişik tanımlamalar yapılmıştır. Ancak tüm sınıflamalar aşağı yukarı aynı anne modellerini anlatır. Burada çok ayrıntıya girmeden birkaç belirgin tarzdan bahsetmeye çalışacağım. Bunların dışında da birçok annelik tarzından bahsedilebilir belki. Bu tarzlar da keskin sınırlarla ayrılmamıştır. Bazı anneler de birkaçından ögeler bulunabilir. Bu modellerin çoğunda konuşulması gereken yerde susulur, konuşulacaklar bastırılır. Konuşmalar genellikle günlük hayatla sınırlıdır. Esas iletişim ve yazılı olmayan kurallar bilinçdışından bilinçdışınadır.

 

Mükemmeliyetçi Anne

 

Mükemmeliyetçi anneler için hayatlarındaki her şeyin nasıl göründüğü ve her şeyin kontrolünde olmak çok önemlidir. Daha önce değindiğimiz Persona kavramını hatırlayalım. Bu anneler için vitrin her şeyden önce gelir. Dolayısıyla, çocuğun gerçekte kim olduğundan ziyade kendilerini nasıl yansıtacakları önemlidir. Kontrol ve kendi standartları çok önemli olduğu için, kontrolün kaybolması ihtimali de o derece korku verici, kaygı ve öfke uyandırıcıdır. Bu yapıdaki annelerin genellikle kontrol edemedikleri, çok yüksek düzeyde bir kaygıları vardır ve esas korktukları bu kaygılarıyla yüzleşmektir. Bu nedenle de çocuklarının başarısız olması, güzel gözükmemesi onlar için hayatın tepetaklak olması anlamına gelebilir. Mükemmeliyetçi annenin sevgisi koşullara bağlıdır. Çocuğun başarıları annenin sevgisini ve takdirini getirir, başarısızlıkları ise anneyi kaybetmek demektir. Böyle bir annenin çocuğu kendine hayran da olabilir kendinden nefret de edebilir. Çocuk genellikle kendisine karşı acımasızdır. Sürekli diyet yapmak, işte, okulda, her yerde çok başarılı olmak, süper çocuk yetiştirmek, muhteşem bir eş ve ev kadını olmak. Mükemmeliyetçi annenin niyeti iyi de olabilir. Oturup kalkmasını bilen, toplum içinde takdir gören evlatlar yetiştirmek isterler. Bu anneler için sorumluluk almak, bir işi layıkıyla yapmak önemlidir. Ancak, bu ortamda dürtüsel, insana dair hiçbir şeye yer yoktur. Bu sefer de çocuğun kendini rahatlatmak için başvurduğu yollar ona zarar vermeye başlayabilir. Alkol, madde, alışveriş, aşırı kilo verme, spor yapma. Ruhsallık yerine hep somuta yönelme. Psikosomatik rahatsızlıklar da böyle bir ilişkinin içinde gelişebilir.

 

Duygularını Yönetemeyen Anne

 

Bu anneler gizemlidir. Ruh halleri hızla değişebilir, çok duygusal, çok kırılgan olabilirler, hızlıca öfkelenebilirler. Bir anda çökkün olabilirler. Olaylara bakış açıları o anki ruh hallerine göre değişebilir, dolayısıyla da ne zaman ne yapacaklarını tahmin etmek kolay değildir. Çocuklar genellikle olayla annenin tepki verme biçimi arasında pek bir bağlantı kuramazlar. Davranışları sorgulandığında ise kendilerini son derece rahatsız hissederler. Asla “sorunlu anne” olarak tanımlanmak istemezler. Bu davranış biçimi tüm aile için sorunludur. Olay çıkmasın diye herkes alttan alır, birçok konu anneye anlatılmaz. Kısacası herkes anneyi idare eder. Anne, davranışlarıyla ilgili geribildirim almaktan uzak olduğu için de kendi davranışlarının sorun yarattığının çok farkına varmaz. Bu annelerin çocukları genellikle insan davranışları konusunda uzman olarak yetişirler, duygusal zekâları oldukça yüksektir.

 

Çocuğun en çok gereksinim duyduğu annenin dönüştürücü işlevi, annenin uyarı kalkanı olması, çocuğun gereksinimlerini anlaması bu tarz annede hiç oluşmamıştır. Daha önce, paramparça olma ihtimali olan annenin çocuk için ne kadar korkutucu olabileceğinden bahsetmiştik. Burada dağılan annenin karşısında dağılma endişesi yaşayan çocuk, olgun taraf olmak durumundadır. Annesine sürekli kol kanat geren çocuk bir süre sonra annesiyle bağımlı/co-dependent bir ilişki geliştirmeye başlar. Sanki ayrı bir hayat değil de annesinin hayatını yaşıyor gibidir. Co-dependent bir ilişki biçimi çocuk, kendi duygu ve düşünceleri önemsizmiş de sanki hep karşısındakinin duyguları önemliymiş gibi davranır ve bir süre sonra da kendine bağımlı hale getirir. Aslında derinde yatan hayal belki de bir gün koşulsuz sevilmektir.

 

Bu çocuklar kendi duygularını ve ihtiyaçlarını dile getirme olanağı bulamamışlardır. Duyguları ve istekleri hiçbir şekilde kabul görmediği için özellikle olumsuz duygularını ifade etmek bu çocuklar için neredeyse olanaksızdır. Ancak bilinçdışında ciddi bir öfke birikimleri vardır ve bu öfkeyi pasif-agresif bir şekilde dile getirebilirler. İğneleyici sözler, kibarlık görüntüsü altında değersizleştirme, karşıdakini zor durumda bırakma, iş yapamaz hale getirme, takdir etmeme gibi.

 

Önce-Ben Diyen Anneler

 

Bu anneler yukarıda bahsettiğimiz narsisistik kişilik yapısına en yakın annelerdir. Konu ne olursa olsun dönüp dolaşıp anneye gelir. Bu anneler için çocuklarını kendinden ayrı bireyler olarak görmek çok zordur. Kimisi sürekli tribünlere oynayıp hayranlık toplamak ister ve çocuğunu da bunun için bir araç olarak kullanır. Bu anneler genellikle son derece zeki, kültürlü, eğlenceli, çocuğun arkadaşları tarafından çok sevilen ve karizmatik kişiler olabilirler. Ancak bu anne çocuğu ile başbaşa ve gerçekten “anne” konumunda iken bir anda soğuk ve ihmâlkar olabilir. Bu anneler de muhtemelen kendi anneleri tarafından sevildiklerini hissetmemişlerdir.

 

Narsisistik anneler kendilerini zayıf ya da yetersiz gösteren hiçbir ortamın içinde olmak istemezler ve o ortamı anında değersizleştirirler. İyi meme bir anda kötü memeye dönüşür; kişileri bütüncül bir şekilde algılayamazlar. Bu annelerin empati yeteneği çok yüzeyseldir, ancak ortamda ilgi çekebilmek için bu yeteneklerini devreye sokarlar. Bu annelerin çok sadık olduğu da söylenemez. O anda onları ne daha parlak gösteriyorsa ona giderler. Özellikle kız çocukları bu annelerin yanında daha dezavantajlı konumdadır.

 

Son zamanların gözde tanımı “Helikopter” anneleri de belki bu başlık altında incelemek anlamlı olacaktır. Bu annelerin çocukları kendileri gibi kusursuz olmalıdır ve o nedenle bir sorun varsa bu doğal olarak kendi sistemlerinin dışındaki bir kişinin hatasından ya da beceriksizliğinden dolayı olmuştur.

 

“En İyi Arkadaş” Anne

 

Bu annelere aslında sorumluluktan kaçan ya da büyümeyi reddeden anneler de denilebilir. En iyi arkadaş olunduğu zaman anne, çatışmalardan, kural koyma sorumluluğundan, zorlu anne-çocuk sohbetlerinden de kurtulmuş olur. Oysa bir çocuğun üçüncüye olan ihtiyacını ve küçük hayal kırıklıkları yaşaması gerektiğini uzun uzun konuşmuştuk. Bu anneler hayatın zorlu taraflarını algılamak istemezler. Hayat sanki hep bir eğlence alanıdır. Ancak her çocuğun kendisine sınır koyan, ona alan tanıyan ve akıl danışabileceği bir anneye ihtiyacı vardır. Dolayısıyla çocuğu ile arkadaş olmaya çalışan anneler çocuklarının güven duygusunu sarsar ve onlarda öfke uyandırır. Geçen oturumda ele aldığımız ayrışma, bu ilişki içinde neredeyse olanaksızdır. Çocuklar sanki anneleriyle arkadaş oldukları illüzyonuna destek vermek zorundadırlar. Tüm çıkış yolları anne tarafından kapatılmıştır.

 

Bu çocukların da güven duygusu gelişmemiştir. Otorite figürlerini önemsemezler, duygularını yönetemezler. Beklemeye ve engellenmişlik duygusu yaşamaya hiç tahammül edemezler. Ancak bir yandan da ilişkilerinde onlara gerçekten destek verebilecek, onları taşıyacak, onları yüzüstü bırakmayacak anne modellerinin peşinde giderler.

 

Saçını Süpürge Eden Anneler

 

Bu anneler ilk bakışta son derece ilgili gözükürler. Gözü sürekli çocuğunun üzerinde olan bu anneler, çocuğunun her ihtiyacını anlamaya ve gidermeye uğraşır; yaptıklarının fark edilmesi de bu anneler için büyük önem taşır. Ancak sorun da tam bu noktada başlamaktadır. Bu anne tipi için takdir ihtiyacı öyle bir boyuttadır ki, anne olarak yaptığı herşeyin takdir alması, onaylanması gerekmektedir. Bu onay hem çocuktan hem de çevreden gelmelidir. Anneliği ondan daha iyi yapabilecek kimse yoktur. Çocuk aldığı bakımı, tüm duygusal yatırımını anneye yaparak ödemelidir. Çocuğun bağımsızlık ya da ayrışma adına atacağı her adım, annenin mutsuzluğu ve karşı atağıyla sonuçlanır. Anne aşırı koruyucu bir anneye dönüşür. Kendine öyle bahaneler yaratır ki çocuğun yanından bir an bile ayrılmaz ve herkesi çocuğun kendisi olmadan yapamayacağına inandırmaya çalışır. Bu anneler sürekli şikâyet halindedirler, çocuk sürekli ona ihanet etmekte ya da nankörlük etmektedir. Anne yalnız kalmakta da zorlanır, çocuğu bir an için bile rahat bırakmayarak onun her düşüncesine, her duygusuna ortak olmaya çalışır. Çocuğun en ufak bir tepkisini ya da karşı gelişini asla unutmaz ve ilk fırsatta bunun intikamını alır. Çocuk gerginleştiğinde ise, onu duygularıyla ya da durumla yüzleştirmek ve bunlar hakkında konuşmak yerine çocuğu sürekli yatıştırmayı seçer, gerginliğe, çatışmaya tahammül edemez, bu durumları geçiştirir. Sonuç olarak çocuk annesine her zaman borçludur, ona minnet duymak zorundadır ve bağımsız olmaya izni yoktur. Çocuk ayrışma adına attığı her adımda kendini suçlu hisseder.

 

Bu yapıdaki anneler çocukları için sağlam iç nesnelere dönüşemezler. Sağlam iç nesne olamamış anneler çocukların kendilerini değersiz ve yetersiz görmesine yol açar. Çocuklar olanlardan kendilerini sorumlu tutar. Kendi isteklerine yabancılaşır. Kendini sakinleştiremez, yatıştıramaz. Annenin eleştirel sesi ya da sürekli yardım isteyen ya da sürekli kaygı dolu (dikkatli ol) sesi çocuğun içine yerleşmiştir.