Ergenlik dönemi, hem beyin gelişimi hem fiziksel gelişim hem de duygusal gelişim açısından oldukça önemli bir dönemdir. Değişim dönemidir. Değişimin nasıl ve ne şekilde yaşanacağı, yetişkinlik döneminin belirleyicisi olur çoğu zaman.
Bu önemli değişim sürecinde, sadece ergenler değil ilişkileri de değişir. Ebeveynlerin bu değişime sadece şahit olmaları söz konusu değildir. Onlar da kendilerini kaçınılmaz olarak değişimin içinde bulacaklardır. Bu süreçte, ergenleri daha iyi anlayabilmek ve yardımcı olabilmek adına somut bilgiler sunan beyin araştırmalarının önemi oldukça büyük. Özellikle beyin gelişimiyle ilgili edinilen bilgiler sayesinde, ergenlerden ve hatta bazen çocuklardan beklenen mantıklı davranabilme, doğru planlama yapabilme ve organize olabilme gibi becerilerin aslında beynin gelişim zamanlamasına göre hiç de gerçekçi olmadığı fark edilecektir.
Önceki yıllarda nörobilimciler ergenlerin riskli, agresif ya da sadece kafası karışık davranışlarını, beynin nasıl olduğu bilinmeyen tehlikeli ürünleri olarak görmekteydi. Geçtiğimiz 10 yılda, bu görüşün yanlış olduğu pek çok araştırma tarafından kanıtlandı. Ergen beyni, hasarlı ya da yarım yetişkin beyni olarak değil de, bir çocuk veya yetişkininkinden farklı çalışmak için evrim geçirmek zorunda kalan bir beyin olarak görülmektedir.
Ergen beyninin en önde gelen özelliklerinden biri, beyin bölgelerini birbirine bağlayan iletişim ağlarını çevreden gelen uyaranlara göre şekillendirebilme yeteneğidir. Bu özel esneklik, hem avantaj hem de dezavantaj yaratmaktadır. Ergenler bu yetenek sayesinde düşünme ve sosyalleşme alanında gelişirken, aynı zamanda akıl sağlığı problemlerine ve tehlikeli davranışlara da açık hale gelmektedirler.
Son araştırmalara göre, en riskli davranışlar limbik sistemdeki olgunlaşma ve prefrontal korteksteki olgunlaşma arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır. Limbik sistem, özellikle ergenlikte turbo hızda çalışan duygulardan sorumludur. Prefrontal korteks ise çok daha geç gelişir ve dürtülerin kontrolü ve muhakeme yapabilmekten sorumludur. Prefrontal korteksin, yirmili yaşlara kadar bir şekilde değişmeye devam ettiğini biliyoruz. Aynı zamanda, ergenliğin git gide daha erken yaşlarda başladığını da biliyoruz. Bu durum, beynin bir bölgesinin diğerinden daha önce gelişmiş olduğu ergenlik dönemine ait “uyumsuz yılların” süresini çok daha fazla uzatmaktadır.
Ergenlik döneminde risk alma, heyecan arama ve ebeveynlerden akranlara doğru yönelme bilişsel veya duygusal problemler olarak görülmemelidir. Tüm bunlar, aslında beyin gelişiminin doğal sonuçları olarak görülmelidir ki bu da ergenlerin karmaşık bir dünyaya uyum sağlayabilmesi için gereklidir. Bu anlayış, ebeveynlerin ne zaman müdahele etmeleri gerektiği konusunda da aydınlatıcı olacaktır. Örneğin, artık ebeveynleriyle beraber alışveriş yapmak istemeyen veya farklı bir politik görüşe sahip olan ergenin psikolojik bir sorunu olduğu varsayılmamalıdır. Özgün ergen beynini tanımak, hangi davranışların o yaşa uygun farklı davranışlardan sayıldığını veya hangi davranışların psikolojik bir soruna işaret ettiğini anlamaya yardımcı olur. Bu farkındalık, gençleri bağımlılık, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, motorlu taşıt kazaları, istenmeyen gebelikler, cinayet, depresyon ve intihardan da koruyabilir.
Ergenlerin beyin yapısını inceleyen araştırmalarda, beynin genişleyerek değil de, farklı bileşenlerinin birbirine daha çok bağlanması ve daha çok özelleşmesi ile olgunlaştığı bulunmuştur. Beyindeki bağlantıların artması, “beyaz madde” nin daha çok alan kaplamasıyla mümkün olmaktadır. Beyaz madde, miyelin adı verilen yağlı bir yapıdır. Miyelinasyon, miyelin maddesinin üretilmesi, çocukluktan yetişkinliğe kadar gerçekleşir ve böylece sinirlerden gelen sinyaller nöronlara dönüşür. Miyelinasyon sayesinde, sinyaller 100 kat daha hızlı bir şekilde nöronlara iletilir. Beyinde beyaz madde miktarı artarken, çok da gerekli olmayan ya da daha az kullanılan bağlantıları içeren gri madde miktarı azalmaktadır.
MRI görüntülerinden yola çıkarak, beyin bölgelerinin birbirleriyle olan bağlantılarının zamanla nasıl arttığı bulunmuştur. Buna göre, 12 yaşından 30 yaşına doğru ilerledikçe, bağlantıların zamanla nasıl güçlendiği bulunmuştur. Aynı zamanda, beyindeki bazı bölgeler ve grupların bağlantısı çok daha geniş bir alana yayılmıştır.
Beynin en ön kısmında yer alan ve gelişimi en geç tamamlanan prefrontal korteks, organizasyon, karar verme ve planlama yapma, duyguları düzenleme gibi pek çok beceriyi kapsayan yürütücü işlevler açısından son derece önemlidir. Gelişmiş bir prefrontal korteks, varsayımlar yoluyla zihinsel bir zaman yolculuğu yapmaya yardımcı olur. Doğrudan, potansiyel bir tehlikeye doğru eyleme geçmek yerine zihinde geçmişi, şimdiki zamanı ve sonrasını düşünerek uygun karar vermeyi kolaylaştırır. Yani kısaca beynin “Dur, düşün, hareket et!” bölgesidir. Prefrontal korteks aynı zamanda sosyal ilişkileri yönetebilmek, dostu düşmandan ayırt edebilmek, grup içinde kendi koruma altına alabilmek ve ergenliğin önemli bir motivasyonu olan öteki kişinin ilgisini üzerine çekmek gibi becerilerden de sorumludur.
Ergenlik döneminde, prefrontal işlevler elbette ki hiç çalışmıyor diyemeyiz. Sadece, en iyi performanslarını göstermeye hazır değiller. Bu nedenle, 20 yaşından önce bir ergenin dürtülerini kontrol edebilmesini veya tehlikeli – güvenli ayrımını tam anlamıyla yapabilmesini beklememek gerekir.
Prefrontal korteksin tam anlamıyla etkin olamadığı ergenlik döneminde, limbik sistem oldukça etkindir. Limbik sistem, 10-12 yaşlarından itibaren oldukça yoğun bir şekilde etkinliğini sürdürürken, prefrontal korteksin henüz etkinliğini gösterememesi ergenlik döneminde sorunlar oluşturmaktadır. Örneğin, ailesiyle bir konuda anlaşmazlık yaşayan 17 yaşındaki bir ergen, prefrontal korteksi henüz tam gelişmediği için mantıklıca, düşünerek, planlayarak bir davranış sergilemek yerine fazlaca aktif olan limbik sistemin etkisiyle duygu patlamaları üzerinden davranış sergileyebilir.
Ergenlik döneminin başlangıcı daha da erken yaşlara geriledikçe, 17 yaşındaki bir ergenin uzunca yıllardır “ergen” olduğu düşünülerek artık çok daha aklı başında, mantıklı kararlar alabilen biri olması beklenmektedir. Ancak ergenliğe ne kadar erken girerse girsin, prefrontal korteksi henüz gelişemeyecektir.
Ergenlik dönemi, avantaj ve dezavantajları olan bir dönemdir. Ergenlik dönemi aslında en sağlıklı olunan dönemdir. Bu dönemde, bağışıklık sistemi güçlüdür, kansere direnç vardır, ısıya ve soğuğa karşı dayanıklılık yüksektir. Tüm bu fiziksel sağlamlığa rağmen, ergenlerin ciddi hastalığa yakalanma ve ölüm oranları çocuklara kıyasla %200 ila 300 oranında daha fazladır. Ölümlerin bir numaraları nedeni motorlu araç kazalarıdır. Cinayet ikinci sırada, intihar ise üçüncü sıradadır. Beyindeki elastiklik, yani beyaz madde, gri madde ve ağ oluşturmanın sürekli olarak değişmesi sonucunda kaygı bozuklukları, depresyon, yeme bozukluğu, bipolar bozukluğu, psikoz veya madde kullanımı gibi durumlar en fazla ergenlik döneminde ortaya çıkmaktadır.
Peki avantajları daha fazla olan bir ergenlik dönemi için ebeveynlere ne gibi sorumluluklar düşmektedir?
*Ergenlik dönemi ve beraberinde getirdiği/getireceği duygusal, biyolojik, fiziksel gelişimlerle ilgili bilgi sahibi olmak
*Sahip olunan bilgiler doğrultusunda, kendi çocuklarının ergenlik dönemi ihtiyaçlarını gözden geçirmek (ne kadar alan ihtiyacı var, kendine ayıracağı zamanı nasıl değerlendirmek istiyor vs.)
*Ergenlik dönemi ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili hangi noktalarda zorluk yaşanıyor fark etmek (akşam eve giriş saati konusunda anlaşma yaşanamıyorsa ve hep bu nedenle kavga çıkıyorsa gibi)
*Yaşanan zorlukları ergenle beraber nasıl aşacakları konusunda planlama yapmak
*Zorluklar aşılamadığında veya herhangi başka bir durumda ergen, mantık dışı, duygusal yoğunluğu yüksek tepkiler verdiğinde bu tepkileri prefrontal korteksin gelişmemişliğini düşünerek sakince kapsamak
*Ergenle beraber, nasıl daha iyi bir şekilde duygularını yönetebileceğini konuşmak, duygularla ilgili sohbet etmek, ebeveynin kendi duygularıyla nasıl baş ettiğini örnek olarak göstermesi
*Zamanla, prefrontal korteksin gelişimi ilerledikçe daha uygun, daha ılımlı tepkiler vermeyi deneyimleyeceği konusunda umut taşımak